Mitoloji, insanlığın kültürel zenginliğini ve hayal gücünü yansıtan önemli bir unsurdur. Türk mitolojisi de bu zenginliği ve derinliğiyle öne çıkar. Antik Türklerin yaşam tarzlarından doğan mitler ve efsaneler, onların düşünce dünyasını yansıtan eşsiz bir hazine sunar. Bu yazımızda, Türk mitolojisinin kökenlerinden günümüze uzanan büyülü dünyasına birlikte göz atalım.
Türk Mitolojisi Tarihi
Türk Mitolojisi’nin tarihi, Orta Asya’dan başlayarak Türk halklarının göçleri ve yayılmalarıyla şekillenmiştir. Türk mitolojisi, Orta Asya’nın geniş coğrafyasında farklı topluluklar arasındaki etkileşimler, kültürel değişimler ve göç hareketleri sonucunda gelişmiştir. Bu mitolojinin tarihi şu ana başlıklar altında incelenebilir:
Eski Dönemler (M.Ö. ve sonrası)
Türk Mitolojisi’nin kökenleri, M.Ö. binlerce yıl öncesine kadar uzanır. Bu dönemde Orta Asya’nın bozkır kültürü içinde doğa olayları, gökyüzü, yeraltı ve doğurganlık gibi unsurlara dair inançlar şekillenmeye başlamıştır. Şamanizm, ruhlar ve doğaüstü varlıklara olan inançları içerir.
Göçebe Halkların Etkileşimi (M.S. 1-6. yüzyıllar)
Göçebe Türk halkları, Orta Asya’nın farklı bölgelerine yayılarak farklı kültürlerle etkileşime girdi. Bu dönemde çeşitli efsaneler, mitler ve kahramanlık hikayeleri farklı halk grupları arasında dolaştı ve değişime uğradı.
Göktürkler ve Göktürk Kitabeleri (6-8. yüzyıllar)
Göktürk Kağanlığı‘nın kurulmasıyla Türk mitolojisi üzerindeki belirgin etkiler görülmeye başlandı. Göktürk Kağanlığı’nın yazılı kaynaklarından olan Göktürk Kitabeleri, Türk mitolojisinin ve tarihinin önemli kaynaklarından biri olarak kabul edilir.
Uygurlar ve Karahanlılar (8-10. yüzyıllar)
Uygur Kağanlığı ve Karahanlılar gibi dönemlerde İslam’ın etkisi artmış, bu da Türk mitolojisindeki bazı öğelerin değişmesine neden olmuştur. Ancak geleneksel Türk mitolojisi hala varlığını sürdürmüştür.
Anadolu Selçuklu ve Osmanlı Dönemleri (11-20. yüzyıllar)
Türklerin Anadolu’ya yerleşmesiyle birlikte, İslam kültürü daha da güçlendi. Bu dönemde Türk mitolojisi ve efsaneleri, yerel inançlar ve halk hikayeleriyle kaynaşarak farklı bir şekilde devam etti.
Türk Mitolojisi’nin tarihi, zaman içinde farklı kültürlerin etkisiyle değişim gösterdi. Özellikle İslam’ın ve diğer dinlerin yayılmasıyla bazı öğeler değişirken, bazıları hala halk kültüründe ve geleneklerinde yaşamaya devam etmektedir. Bugün Türk mitolojisi, arkeolojik buluntular, yazılı kaynaklar ve halk hikayeleri gibi çeşitli kaynaklardan anlaşılmaya çalışılmaktadır.
Türk Mitolojisinde Tanrılar
Türk mitolojisi, Türk bozkırlarının zengin kültürel mirasının, sanatının, müziğinin, edebiyatının ve dilinin temel taşlarından biridir. Bu mitolojideki Tanrılar, doğanın dengeleyicileri, yaşamın sürdürücüleri ve insanların hayatındaki güç dengesinin temsilcileri olarak öne çıkar.
Türk mitolojisindeki Tanrılar arasında en önemli figürlerden biri gökyüzünün Tanrısı olan Tengri‘dir. Yaratıcılığın ve varoluşun sembolü olan Kayra Han, ölümün ve kötülüğün hükümdarı Erlik Han ve tanrıların tanrısı olarak kabul edilen Ülgen gibi birçok etkili Tanrı bulunmaktadır.
Türk mitolojisindeki Tanrılar, sadece halkın dini inançlarıyla sınırlı kalmamış; aynı zamanda kültür, sanat, müzik, edebiyat ve dil gibi farklı alanlarda da kendine yer bulmuştur. Bu Tanrılar, Türk toplumunda bir sembol olarak kabul edilmiş ve Türk bozkırlarının yaşamının ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir.
Türk mitolojisindeki Tanrılar, hala Türk bozkırlarındaki insanların yaşamlarını etkileyen ve Türk kültürünün temel taşlarından birini oluşturan hayati bir unsur olarak varlığını sürdürmektedir. Bu miras, gelecek nesiller için de yaşatılması gereken önemli bir kültürel değerdir.
Aşağıda Türk mitolojisindeki tanrılar şu şekilde sıralanmıştır:
- Tengri
- Kayra Han
- Erlik Han
- Ülgen
- Mergen
- Kızagan
- Umay
- Kubai
- Deniz Han
- Koyaş
- Ak Ana
- Ay Ata
- Gün Ana
- Yel Ana
- Yel İyesi
- Bürküt Ata
- Od Ata
- Od Ana
- Boz Tengri
- Ayızıt
- Jaiyk
- Alaz
- Bayanay
- Etügen
- Mergen Tanrı
- Yayık Han
- Suyla
- Utkuuçi
- Oğuz Kaan
- Ay Han
- Dağ Han
- Gök Han
- Gün Han
- Yıldız Han
- Kübey Hatun
- Semrük Bürküt
- Kartal Ana
- Asena
- Alp Er Tunga
- Adagan
- Şalık Han
- Ai Toyon
- Uren
- Ukulan
Tengri
Tengri kelime anlamıyla tanrı ifade eder. Antik Türklerin ve Moğolların inanç sistemi olan Tengricilikte Gök Tanrı (Kök Tengri) veya Gök’ün yüce ruhu olarak adlandırılır. Aynı zamanda Orhun Yazıtları’nda ilk çevirisi gerçekleştirilen kavramdır.
Gök tanrı, her şeyin yaratıcısıdır. Tengri, Göksel kürenin denetleyeni olarak Türk panteonunun baş tanrısı olarak kabul edilir. Yer Tengri, Gök Tengri’nin torunu, Kayra Han’ın oğlu, Ülgen’in kardeşi ve Erlik’in amcasıdır. Gök Tengri ise Kayra Han’ın babası, Yer Tengri’nin dedesi, Ülgen’in dedesi ve Erlik’in büyük dedesidir.
Kara Han
Kara Han 17. katta oturur. Bütün tanrıların atasıdır ve evrenin kaderini orada belirler. Eliade’a göre Kara Han, dünyanın yaratılışı ve sonu gibi konularda daima önde gelir. Kara Han, dünyayı oluşturduktan sonra dokuz dallı bir çam ağacı diker ve 16. katta oğlu Ülgen’i oturtur.
Kara Han, dokuz kişinin bu dallardan türediğini, dokuz ulusun buradan meydana geldiğini istemiştir. Kara Han, insanlığın “ata” ve “ana”sıdır. Şamanlara göre Kara Han’ın Ülgen, Kızagan, Mergen adında üç oğlu bulunmaktadır.
Erlik Han
Erlik, Altay Türklerinin mitik inançlarında kötü ruhların lideri olarak kabul edilir. Erlik, “güçlü, kuvvetli” anlamına gelir. Bazı Türkologlara göre bu kelime, “erklig” kelimesinin bozulmuş bir formudur. Bu araştırmacılara göre eski Uygur Buda metinlerinde yer altındaki karanlık dünyanın hükümdarı ve ölüm ruhu motifini temsil eden Yama’ya Erklig Yama denir.
“Kudretli” anlamına gelen bu kelime şamanistik inançlarda “Erlik” olarak, kötü ruhların başındaki karşıt güç olarak kullanılmıştır. Şaman dualarında Erlik’e bazen “Kayrakan” olarak da hitap edilir. Erlik, insan için acı, eziyet ve ölümle eşdeğerdir.
Erlik’in yeraltı dünyasıyla ilgili farklı tasvirler de vardır. Erlik yeraltı dünyasında kara çamurdan yapılmış bir sarayda veya duvarlarla çevrili kara demirden bir sarayda yaşar. Erlik’in sarayı, insanların gözyaşlarından oluşan dokuz nehrin birleşerek Toybodım (Doymadım) Nehri’ne dönüştüğü yerde veya abra ve yutpa denilen korkunç su canavarlarıyla dolu olan Bay Tenis (Bay Deniz)’in yanında bulunmaktadır.
Ülgen
Göklerin 16. katında konumlanan Ülgen, Altın dağda ikamet eder ve altın bir taht üzerinde oturur. Tahtı ay ve güneşin ötesindedir. Ülgen, gök cisimlerini idare eder, yağmur yağdırır, gök gürültüsü ve yıldırımları da o gönderir. Tanrı Ülgen, biri ak biri kara taşla gelerek ateşin nasıl yakılacağını insanlara öğretmiştir. Eliade’a göre gök gürültüsü ve şimşek tüm mitolojilerde gök tanrısının silahıdır ve yıldırımın düştüğü yer kutsallık kazanır. Ülgen iyilik yapmayı tercih eder. Ülgen’in kendisi, kızları ve oğulları insan şeklinde tasvir edilir.
Dünyayı taşıması veya desteklemesi için üç adet balık yaratmıştır. Elindeki topuz, yaşam ağacının köklerine benzer ve dallı budaklıdır. Geleneksel Güneş, Ay ve yıldızlardan çok uzakta bulunur. Sağında ve solunda iki ak Güneş bulunur. Bu gök cisimleri, şamanın ulaşmak istediği her biri için bir engel teşkil eder. En güçlü şaman bile en fazla Kutup Yıldızına kadar ulaşabilir.
Mergen
Türk ve Altay mitolojisinde Bilgelik Tanrısı olan Mergen Han diğer adıyla Pergen Han olarak da bilinir. Pergen Han akıl ve zeka sembolünü taşır. Göklerin yedinci katında yer alır ve bilgelik sahibidir. Ok ve yay taşıyan Mergen Han, attığı okun hedefini şaşırmaması ile tanınır.
İnsanlara bilgelik verme özelliği ile de bilinir ve bilimi ile felsefeyi temsil eder. Tanrı Kayra Han’ın oğlu olarak kabul edilir. Mergen ayrıca masal ve efsane kahramanlarının unvanları olarak da kullanılır; Kan Mergen, Ay Mergen, Kartaga Mergen, Südey Mergen gibi.
Kızagan
Kızagan, eğlence, müzik, dans ve şenliklerin tanrısıdır. Kızagan’a dua edilerek, şenliklerin bolluğu, mutluluğu ve neşesi sağlanır.
Türk toplulukları, Kızagan’a derin saygı gösterir ve ona taparlar. Kızagan, Türk bozkırlarındaki kültür, sanat, müzik, edebiyat ve dil alanlarında sıkça yer alır. Kızagan, Türk halklarının kültüründe sembolik bir rol oynar.
Umay
Hem bolluk tanrıçası hem de bekaret tanrıçası olarak bilinen Umay, kadınlar, anneler ve çocuklar ile ilişkilidir. Türk mitolojisinde ve Tengrizimde doğurganlık tanrıçası olarak da bilinir. Umay, diğer dinlerdeki toprak ana tanrıçalarına benzeyen bir figürdür.
Umay, çocukları ve hayvan yavrularını koruyan bir tanrıça olarak kabul edilir. Arkeologların Altay bölgesinde bulduğu seramik eserlerde Umay ana üç boynuzlu olarak tasvir edilir. Orta Asya’da yapılan arkeolojik keşiflere göre, Umay ana motifi beyaz saçlı ve beyaz giyimli olarak, insan benzeri bir görünüme sahiptir.
Aynı zamanda kanatlı bir kuş kadın şeklinde de betimlenir. Altay Türkleri onu gümüş saçlı, güzel yüzlü bir kadın olarak göklerden inmiş olarak düşünmüşlerdir.
Kubai
Kubai, Türk mitolojisinde çarpışmanın tanrısı olarak kabul edilir. Kubai, savaşçıların koruyucusu ve rehberidir. Kubai’a niyaz ederek, savaşçıların kuvvetli, korkusuz ve zafer dolu olmaları sağlanır. Türk halkları, Kubai’ye saygı gösterir ve ona taparlar. Kubai, Türk bozkırlarındaki toplulukların kültür, sanat, müzik, edebiyat ve dilinde sıkça bulunur. Kubai, Türk halklarının kültüründe bir sembol olarak kabul edilir.
Yakut Türklerine göre ilk insanı o yaratmıştır. Eski Türkçede ürüng-beyaz, ayıg-yaratan, toyon-tanrı, efendi anlamına gelir. Yakut Türklerinde beyaz yaratıcı diğer yaratıcı ruhların en büyüğüdür. Evreni o yaratmıştır. Dünyayı idare eden de odur. İnsanlara yaratıcı gücü ve çocukları o bahşeder. Toprağın ve tarımın bereketi onun sayesindedir.
Hayvanların üremesi ve bolluğu da onun sayesindedir. Eliade, aynı tanrının ata bey olarak da anıldığını belirtir. İnsana kut veren de odur. Büyük efsanevi kahramanları hayata geri döndürerek ölümden kurtarır. Bu yaratıcıya canlı beyaz at kurban edilir. Ürüng Ayıg Toyon, saygıdeğer, kutsal, aydınlık yüzlü ve yüce bir varlıktır.
Deniz Han
Oğuz’un oğullarından biridir ve sembolü çakır (çağrı) kuşudur. Çakır, mavi gözlü, “mavi-deniz” ve “beyaz-mavi-deniz” türünden bir kuştur. Uygur sanatında Basaman isimli kahraman tanrı, kuzey yönü, Merkür (su yıldızı), su elementi ile ilişkilendirilir ve bu kahraman tanrının tuğu yırtıcı kuş kuyruklarından oluşmuş olarak betimlenirdi. Taşıdığı mızrak üç uçludur.
Koyaş
Koyaş, Türk mitolojisinde zanaatın tanrısı olarak kabul edilir. Koyaş, inşaat, tarım ve hayvancılık gibi alanlarda insanların işlerini kolaylaştırır. Koyaş’a dua ederek, işlerin kolay ve bereketli olması sağlanır.
Türk halkları, Koyaş’a saygı duyar ve ona taparlar. Koyaş, Türk bozkırlarındaki toplulukların kültür, sanat, müzik, edebiyat ve dilinde sıkça bulunur. Koyaş, Türk halklarının kültüründe bir sembol olarak kabul edilir.
Ak Ana
Türk, Tatar, Altay, Yakut, Çuvaş mitolojilerinde Deniz Tanrıçası olarak anılır. Farklı Türk dillerinde Ağ Ana, Ürüng Ene, Şura (Sura, Sor) Ene olarak da adlandırılır. Moğollar ise Sagan Ece olarak bilirler. Henüz hiçbir şey yaratılmamışken ve sadece sonsuz sular bulunurken, sonsuz suların ortasından çıkarak, Tanrı Ülgen’e yaratma ilhamı vermiş ve tekrar suların içine dalmıştır.
Işıktan bir bedeni vardır, başında gücü temsil eden ve taca benzeyen zarif boynuzları, alt kısmında ise denizkızı gibi uzun bir balık kuyruğu bulunur. Kuyruğun rengi hafif maviye dönüşür. Etrafında deniz yıldızları döner. Hayatın başlangıcına ruh vererek yaşam döngüsünü başlatır.
Ay Ata
Ay Ata, Türk mitolojisinde ayın baba tanrısı olarak anılır. Ay Ata, ayın doğuşu ve batışı ile ilişkilendirilir. Ay Ata, Türk halklarının yaşamında ayın verdiği ışık ve enerjinin sembolüdür.
Türk halkları, Ay Ata’ya saygı duyar ve ona taparlar. Ay Ata, Türk bozkırlarındaki toplulukların kültür, sanat, müzik, edebiyat ve dilinde sıkça bulunur. Ay Ata, Türk halklarının kültüründe bir sembol olarak kabul edilir.
Gün Ana
Gün Ana, Türk ve Altay mitolojisinde Güneş Tanrıçası olarak bilinir. Kün Ana veya Güneş Ana olarak da adlandırılır. Arada sırada Yaşık Ana olarak da anıldığını fark edebilirsiniz. Altay Türkleri Tengricilik inancına göre güneşle birlikte göğün en yüksek katında oturan ve güneş tanrıçası olarak görülen kutsal bir varlık olarak kabul ederler. Bu inanca göre gün ana insanların ilk büyükannesi, ve Ay Dede ilk büyükbabasıdır.
Yel Ana
Yel Ana, Türk mitolojisinde hava akımının ana tanrıçası olarak kabul edilir. Yel Ana, Türk bozkırlarındaki halkların yaşamında önemli bir yere sahiptir. Yel Ana, rüzgarın yönünü ve hızını kontrol eder. Yel Ana’ya dua ederek, olumsuz rüzgarların etkisi azaltılır ve insanlar güvenli bir şekilde seyahat ederler.
Türk halkları, Yel Ana’ya derin saygı gösterir ve ona taparlar. Yel Ana, Türk bozkırlarındaki halkların kültüründe, sanatında, müziğinde, edebiyatında ve dilinde sıkça yer alır. Yel Ana, Türk halklarının kültüründe bir sembol olarak kabul edilir.
Yel İyesi
Yel İyesi, Türk mitolojisinde rüzgarın varlığı olarak anılır. Yel İyesi, Türk bozkırlarındaki halkların yaşamında önemli bir role sahiptir. Yel İyesi, insanların sağlığı ve güvenliği için önemlidir.
Yel İyesi, rüzgarın yönünü ve hızını kontrol eder. Yel İyesine dua edilerek, kötü rüzgarların etkisi azaltılır ve insanlar güvenli bir şekilde seyahat ederler.
Türk halkları, Yel İyesi’na saygı duyar ve ona taparlar. Yel İyesi, Türk bozkırlarındaki halkların kültüründe, sanatında, müziğinde, edebiyatında ve dilinde sıklıkla yer alır. Yel İyesi, Türk halklarının kültüründe bir sembol olarak kabul edilir.
Bürküt Ata
Bürküt Ata, Türk ve Moğol mitolojilerinde şahin tanrısı olarak anılır. Bürküt Ata, hızlı, güçlü ve zarif bir avcı olarak tasvir edilir. Türk-Moğol halkları, Bürküt Ata’ya saygı gösterir ve ona taparlar.
Bürküt Ata, Türk-Moğol bozkırlarındaki halkların yaşamında önemli bir yere sahiptir. Bürküt Ata, Türk-Moğol halklarının kültüründe, sanatında, müziğinde, edebiyatında ve dilinde sıklıkla yer alır. Bürküt Ata, Türk-Moğol halklarının kültüründe bir sembol olarak kabul edilir.
Od Ata
Od Ata, Türk ve Altay mitolojilerinde baba tanrı olarak adlandırılır. Od Ata, yaşamın kökenidir ve insanların kılavuzudur. Od Ata, güneşin sembolüdür ve güneşin doğuşu ve batışıyla ilişkilendirilir.
Türk ve Altay toplulukları Od Ata’ya saygı duyar ve ona taparlar. Od Ata’ya dua ederek, sağlıklı bir yaşam, verimli topraklar ve refah elde edilir. Türk ve Altay bozkırlarındaki insanlar, Od Ata’yı koruyucu bir güç olarak kabul eder ve onun adına düzenlenen kutlamalara katılırlar.
Od Ata, Türk ve Altay mitolojilerinde özel bir konuma sahiptir. Od Ata, Türk ve Altay bozkırlarındaki toplulukların kültüründe, sanatında, müziğinde, edebiyatında ve dilinde sıklıkla yer alır. Od Ata, Türk ve Altay topluluklarının kültüründe bir sembol olarak kabul edilir.
Od Ana
Yakut Türkleri, ateş tanrıçasını beyaz saçlı bir kadın olarak görürler. Buryatlar ise, kırmızı elbiseler giymiş yaşlı bir kadın olarak veya ateşin alevleriyle hareket eden yeşil veya kırmızı ipek kıyafetli bir kadın olarak da hayal ederler. Başka bir şaman duasında, “sen karanlık gecelerde, genç kızlar gibi saçlarını savurarak oynuyorsun! Kırmızı ipek kumaşlar sallayarak, genç al kanatlı bir at üstünde dolaşıyorsun” şeklinde tasvir edilir.
Od ruhu dişi cinstedir. Evlerin tam merkezi “ev kalbi” olarak kabul edilir ve ocak yeri burasıdır. Orta Asya’da Hunlara ait, üç ayaklı ve kutsal kabul edilen kazanlar bulunmuştur. Yakutlara göre ilk ocağı Ülgen’in üç kızı yakmıştır. Yakut mitolojisinde ateş tanrıları yedi kardeştir.
Boz Tengri
Türk ve Moğol mitolojilerinde, Boz Tengri, üstün bir ilah olarak kabul edilir. Boz Tengri, Türk-Moğol bozkırlarındaki toplulukların yaşamında önemli bir konuma sahiptir.
Boz Tengri’nın adı, ‘boz’ kelimesinin eş anlamlısı olan ‘mavi’ kelimesiyle bağlantılıdır ve gökyüzüyle ilişkilendirilir. Gökyüzü, Türk-Moğol mitolojisinde önemli bir sembol olarak kabul edilir ve Boz Tengri, gökyüzünün yöneticisi olarak kabul edilir.
Boz Tengri, yaşamın kaynağı, tabiatın koruyucusu ve insanların yol göstericisidir. Boz Tengri’ye dualarla yaklaşarak, hayatın verimli ve güvenli olması, tabiatın denge ve uyumunun sürdürülmesi amaçlanır.
Ayızıt
Türk ve Şaman mitolojisinde, Ayızıt, kutsal bir yaratık olarak kabul edilir. Ay ve yıldız sembolleriyle özdeşleştirilir ve Türk bozkırlarındaki birçok topluluğun kültüründe yer alır.
Ayızıt’nın tasviri, bölgeye ve geleneğe göre farklılık gösterebilir. Ancak genelde bir geyik ya da ceylan şeklinde betimlenir. Bu canlı, çevik, zarif ve güçlü bir avcı olarak tasvir edilir.
Türk ve Şaman inançlarına göre, Ayızıt, göklerdeki düzeni ve uyumu sağlar. Ayızıt’ın kanatlarındaki tüyler, gökkuşağının renklerini simgeler ve gökkuşağı, Türk kültüründe önemli bir sembol olarak kabul edilir.
Ayızıt aynı zamanda, manevi bir varlık olarak da kabul edilir. Şamanlar, Ayızıt’la bağ kurarak, manevi denge ve uyum sağlarlar. Ayızıt, insanların ruhlarını aydınlatır ve onlara rehberlik eder.
Jaiyk
Jaiyk, akarsuların tanrısı olarak bilinir. Altay mitolojisinde Dayık olarak anılan Türk panteonunda bir tanrıdır. 17 nehrin kavşağında yaşadığına dair bir hikaye bulunur.
Alaz
Türk mitolojisinde yangın tanrısı olarak bilinir. Alas Han olarak da anılan Alev, evlerdeki alevi ve evcil hayvanların bekçisidir. Türk mitolojisinde ocak ve içindeki alev kutsal kabul edilir. Ocağa ve içindeki ateşe saygılı olunması önemlidir. Aksi takdirde Alaz’ın öfkesiyle yangın çıkabilir.
Bayanay
Geçim tanrıçası olarak bilinir. Avcıları, balıkçıları ve ormanı koruma görevini üstlenir. Bayanay’ın adına Payna ritüeli düzenlenir. Avcılar, ateş yakarak avlarının bolluğu ve güvenliği için dua ederler. Bir inanca göre Bayanay Hanım aslında yedi ayrı varlıktır: En bilinenleri şunlardır:
Bay Bayanay: Avcı Tanrıçası.
Tağ Bayanay: Ormancı Tanrıçası.
Uğu Bayanay: Balıkçı Tanrıçası.
Etügen
Roux’a göre, etügen / itügen toprak tanrıçasını ifade eden bir terimdir. Toprak ve yeri temsil eden Etügen, Seyidov’a göre Ötügen adını taşır ve devleti ve hakimiyeti koruyan bir ilahtır. Cengiz Han Ötügen’e “anamız” diye hitap eder.
Ayrıca bazı araştırmacılar, “utagan” adında bir şaman isminin türetilmiş hali olduğunu ve bu kelimenin Türkçe’de “doğum yatağı” anlamına geldiğini ileri sürer. İtügen, hayvanları ve toprakta yetişen ürünleri koruyan bir tanrıçadır. Aslında yer tanrıçası ile doğurganlık ve üretim arasındaki bağ neredeyse tüm kültürlerde mevcuttur.
Yayık Han
Yayık Han, Türk ve Şaman Mitolojisi’nde bereketin tanrısı olarak bilinir. “Süt” anlamına gelen “Yayık” kelimesiyle ifade edilen bu tanrı, sütün ve süt ürünlerinin bereketini simgeler.
Efsanelere göre, Yayık Han, insanlara sütün bereketini bahşeden bir tanrıdır. Sütün bolluğu, hayatın refah ve zenginliğiyle ilişkilendirilir. Yayık Han’a yapılan dualarla, insanlar hayatlarında bereket ve bolluk talep ederler.
Yayık Han aynı zamanda doğurganlık ve verimlilikle ilişkilendirilir. Süt, doğurganlığı ve üremeyi temsil eder. Yayık Han’ın bahşettiği sütün, doğurganlık gücünü artırdığına inanılır.
Türk ve Şaman Mitolojisi’nde, Yayık Han genellikle görkemli bir şekilde anlatılır. Bereketin sembolü olan Yayık Han, insan hayatındaki refahın ve bolluğun sembolü olarak kabul edilir.
Suyla
Türk ve Şaman Mitolojisi’nde su elementinin hükümdarı olarak kabul edilen varlık: Suyla. Su, yaşamın kaynağı ve yenilenmenin sembolüdür. Suyla, suyun can veren gücünü temsil eder.
Efsanelere göre, Suyla suyun gücünü yönlendirir ve insanlara hayat veren özelliğini aktarır. Suyla’ya yapılan dualarla, insanlar suyun gücünden faydalanmayı umarlar. Aynı zamanda, Suyla insanların duygusal ve psikolojik durumlarını da etkiler.
Suyla aynı zamanda doğurganlık ve verimlilikle özdeşleştirilir. Bitkilerin büyümesi ve hasatın bolluğu için su gereklidir. Suyla’nın insanlara bereket ve verimlilik getirdiğine inanılır.
Türk ve Şaman Mitolojisi’nde, Suyla genellikle zarif bir kadın olarak tasvir edilir. Su’nun güzelliği ve kudretiyle ilişkilendirilen Suyla, genellikle mavi elbiselerle süslenir.
Utkuuçi
Utkuuçi, Türk ve Şaman Mitolojisi’nde zaferin tanrısı olarak anılır. Zafer, Türk ve Şaman kültürlerinde büyük bir öneme sahiptir ve savaşlarda galip gelmek için Tanrı’ya yönelik dualar yapılır. Utkuuçi, zaferin sembolüdür ve savaşlarda galip gelmek için ona dualar edilir.
Efsanelere göre, Utkuuçi savaşlarda zafer kazanan tarafın tanrısıdır. Utkuuçi’ye yöneltilen dualarla, insanlar savaşlarda galip gelmeyi ve zafer elde etmeyi umarlar. Aynı zamanda, Utkuuçi insanların zorlukları aşmalarına yardımcı olan bir tanrı olarak kabul edilir.
Utkuuçi aynı zamanda kahramanlık ve cesaretle ilişkilendirilir. Savaşlarda zafer elde etmek için gereken kahramanlık ve cesaret, Utkuuçi’nin insanlara bahşettiği nitelikler arasındadır. Mitolojik hikayelere göre, Utkuuçi insanların kahramanlık ve cesaretini artıran bir tanrıdır.
Türk ve Şaman Mitolojisi’nde, Utkuuçi genellikle güçlü ve görkemli bir şekilde tasvir edilir. Zaferin sembolü olarak kabul edilen Utkuuçi, savaşlarda galip gelmek için dualar eden insanların güçlü destekçisi olarak kabul edilir.
Oğuz Kaan
Oğuzname‘de anlatılan Türk tarihinin önemli liderlerinden biri olan Oğuz Kaan, Türklerin ilk hükümdarı olarak kabul edilir. Mitolojik anlatılara göre, Tanrı tarafından seçilen bir lider olarak Oğuz Kaan, Türk boylarını birleştirerek Türk Devleti’ni kurmuştur.
Adalet ve dürüstlüğün sembolü olan Oğuz Kaan’ın ölümü sonrası, Oğuzlar tarafından “Oğuz Yabgu Şöleni” düzenlenir.
Ay Han
Türk ve Şaman Mitolojisi’nde ayın yöneticisi olarak kabul edilen Ay Han, kadın ilkesinin sembolüdür. Güzelliği ve gücü ile tanınan Ay Han, ayın gizemli yönünü temsil eder. Ayın gücünü kontrol eden bu mitolojik varlık, insanların duygusal ve psikolojik durumlarını etkiler.
Dağ Han
Dağların ve yüksek yerlerin tanrısı olarak bilinen Dağ Han, güç, dayanıklılık ve kutsallık sembollerini taşır. Dağların koruyucusu olarak kabul edilen Dağ Han, mitolojik anlatılara göre, dağların içinde yaşayan varlıkların yönetici ve koruyucusudur. İnsanlar, güç ve koruma arayışlarında Dağ Han’a dua ederler.
Gök Han
Türk ve Şaman Mitolojisi’nde gökyüzünün tanrısı olan Gök Han, güç, özgürlük, bağımsızlık ve umut sembollerini temsil eder. Gök Han‘ın yönetimi altında olan gökyüzü, insanlar için sınırların ötesini simgeler. Gök Han, aynı zamanda doğurganlık ve verimlilikle ilişkilendirilir ve bereketi temsil eder.
Gün Han
Güneş tanrısı olarak bilinen Gün Han, Türk ve Şaman kültürlerinde hayatın kaynağı ve bereketin simgesi olarak kabul edilir. Güneşin doğuşuyla doğan ve batışıyla kaybolan Gün Han, insanların günlük yaşamlarını aydınlatır ve etkiler.
Bitkilerin büyümesi ve hasatın bolluğu için güneşin varlığı gereklidir, bu nedenle Gün Han aynı zamanda verimliliği sembolize eder.
Yıldız Han
Türk ve Şaman Mitolojilerinde gökyüzü ve yıldızlarla ilişkilendirilen bir tanrı olarak Yıldız Han önemli bir yer tutar. Gökyüzündeki yıldızların koruyucusu ve yöneticisi olarak kabul edilir. Aynı zamanda ‘Gök Tanrısı‘ olarak anılan Yıldız Han, gökyüzünün ve yıldızların gücünü simgeler.
İnsanlar gökyüzüne baktıkça Yıldız Han’a dua ederler, ondan güç ve koruma arzularlar. Aynı zamanda, Yıldız Han’ın insanlara yol gösterdiğine ve hayatlarındaki kararları etkilediğine inanılır. Doğurganlık ve bereketle de ilişkilendirilen bu tanrı, mitolojik hikayelere göre insanlara bereket getirir.
Kübey Hatun
Türk ve Şaman Mitolojilerinde “ay tutulması” ile ilişkilendirilen Kübey Hatun, ayın yeniden doğuşunu temsil eder. Ay tutulması anında, insanlar ayın yeniden doğuşu için Kübey Hatun’a yardım talebinde bulunurlar. Aynı zamanda doğurganlık ve verimlilikle de bağlantılıdır.
Verimliliği ve bereketi sağlamak amacıyla insanlara yardım ettiğine inanılır. Dişi bir kurt olarak tasvir edilen Kübey Hatun, güç, cesaret ve bağımsızlığın sembolü olan kurtun değerlerini yansıtır. Kübey Hatun, mitolojik anlatılarda güçlü bir role sahiptir.
Semrük Bürküt
Yakutlar çift başlı kartala “öksökö kuşu” der ve Türkçe “bürküt” kelimesi kartalı ifade eder. Çift başlı kartallar gök direklerinin veya kayın ağacının tepesinde tasvir edilir ve tanrı Ülgen’in sembolüdür. Gökyüzünden yıldırım indiren çift başlı öksökö kuşu, güç ve kutsallığı simgeler.
Semrük Bürküt, Türk mitolojisinde çift başlı kartalların ve gök simgelerinin yansımasıdır. Ying ve yang sembolünü andıran bu figürler, kozmosun denge ve dönüşümünü temsil eder. Başkurt efsanesinde de yer alan Semrük, güçlü ve sembolik bir varlıktır.
Kartal Ana
Kartal Ana, Yakut Türklerinin inanışlarına göre Şamanları yeryüzüne getiren ve güneşi simgeleyen bir figürdür. Kartal, Yakut mitolojisinde Güneş’in sembolü olarak kabul edilir. Analarının bir kartaldan geldiğine inanılan Yakutlar, Kartal’ı “güneş kuşu” olarak nitelendirir.
Yeniden doğuşu, ebedi hayatı, ölümsüzlüğü ve güneşin doğuşunu sembolize eden Kartal Ana, güçlü bir sembol olarak görülür. Türk mitolojisinde de ateşi, sıcaklığı, hasat mevsimini ve güneşi temsil eden Kartal, önemli bir sembol olarak yer alır.
Asena
Oğuz Kağan’a yol gösteren ve liderlik yapan dişi kurt Asena, Türk mitolojisinin önemli figürlerinden biridir. Türeyiş destanında da dişi bir kurt olarak gösterilen Asena, Türklerin soyunun kökenini temsil eder.
Göktürklerin kurt destanı, Aşina ailesinin soyundan geldiklerini anlatır. Asena’nın rehberliği ve liderliği, Türklerin atalarına olan bağlılığını ve soyunun kökenini simgeler.
Alp Er Tunga
Alp Er Tunga, Türk mitolojisinde öne çıkan bir kahraman ve lider figürüdür. Bu efsanevi karakter, Türk kültüründe liderliği, cesareti, savaşma ruhunu ve doğa ile uyumlu yaşamı sembolize eder. Alp Er Tunga’nın hikayeleri, geleneksel Türk kültürü ve mitolojisi ile yakından ilişkilidir.
Cesur ve güçlü bir kahraman olarak, Türk tarihindeki önemli olaylar ve savaşlar hakkında anlatılan hikayelerde adı sıkça geçer. Alp Er Tunga’nın efsaneleri, Türk mitolojisinin temel taşlarından birini oluşturur.
Şalık Han
Şalık Han, Türk ve Altay mitolojisinde önemli bir rol oynayan Av Tanrısıdır. Aynı zamanda Çalık Han veya Salık Han olarak da anılmaktadır. Şalık Han, ormanlarda avlanan bir insan olarak doğar ve sonradan büyük güçlere sahip bir varlık haline gelir. Ancak kendini beğenmişliği yüzünden zorlu bir kaderle karşılaşır.
Erlik’in sarayına karşı giriştiği mücadele ve bu mücadele sonucunda kazandığı yaralar, onun peltek ve topal bir ruha dönüşmesine neden olur. Şalık Han’ın hikayesi, Türk mitolojisinin karmaşıklığını ve karakterlerin sembolizmini yansıtan önemli bir örnektir.
Ai Toyon
Ai Toyon, Türk mitolojisinde atasal bir figür olarak kabul edilir. Aynı zamanda Türk halk kültüründe de öne çıkan bir terimdir. Genellikle bir kahraman veya lider olarak görülen Ai Toyon, Türk kültürünün geleneksel yaşam tarzı, inançları ve değerleri ile özdeşleşir.
Ai Toyon hikayeleri, liderliği, cesareti ve doğaya olan bağlılığı vurgular. Bu figür, Türk mitolojisinin zengin dokusunu oluşturan önemli karakterlerden biridir.
Uren
Uren, Türk mitolojisinde bereketin sembolü olarak kabul edilen bir varlık veya nesnedir. Özellikle çiftlik hayvanlarının kulaklarına veya boynuzlarına takılan süslemeler olarak da kullanılır. Uren, Türk halk kültüründe önemli bir sembol olarak kabul edilir ve tarım ile hayvancılığın bereketini temsil eder.
Ayrıca doğanın zenginliği ve bolluğuyla ilişkilendirilir. Uren, Türk mitolojisinin pratik yaşamla iç içe geçmiş sembollerinden birini temsil eder.
Ukulan
Ukulan, Türk mitolojisinde suyun gücünü ve tehlikesini simgeleyen bir varlık olarak kabul edilir. Genellikle insanları suda boğulmalarına veya kaybolmalarına neden olan bir varlık olarak anlatılır. Ukulan’ın sembolizmi suyun hayat veren yönünü ve aynı zamanda tehlikelerini temsil eder.
Hikayelerinde sıklıkla insanlarla savaşan kahramanların öyküleri de yer alır. Bu karakter, su ile ilişkili olan insanların dikkatli ve tedbirli olmalarını sağlama amacını taşır. Ukulan, Türk mitolojisinin doğa ile insanın etkileşimini yansıtan önemli bir figürüdür.
Türk Mitoloji Yaratıkları
Türk Mitolojisi, zengin ve renkli dünyasıyla doğaüstü varlıkları barındıran bir hazinedir. Bu mitolojide yer alan yaratıklar, Türk halklarının hayal gücünün ürünleri olarak karşımıza çıkar. Ejderhaların görkemi, kuşların büyülü kanat çırpışları ve kaplanların gizemli varlığı gibi figürler, Türk mitolojisinin önemli ve büyülü unsurlarıdır.
Bu yaratıklar sadece efsanelerde değil, aynı zamanda kültürel ifadelerde, sanat eserlerinde ve halk hikayelerinde de yer alarak Türk halklarının derin köklerine işlemiştir. Her bir yaratık, mitolojik düşüncenin ve halkın dünya görüşünün bir yansıması olarak, Türk kültürünün renkli mozaiklerine ayrı bir renk ve anlam katmaktadır. Aşağıda Türk mitolojisinde bilinen yaratıklar ve varlıklar sıralanmıştır:
Al Karısı
Al Karısı, Türk kültüründe genellikle korkunç bir varlık olarak anılmaktadır. Mitolojide, cinlerin ve hayaletlerin temsilcisi olarak kabul edilen bu varlık, Türk kültürünün köklerine dayanmaktadır.
Genellikle kadın formunda tasvir edilen Al Karısı, sembolik olarak kötülüğü ve karanlığı temsil eder. Onun görüntüsü kişiden kişiye değişir ve herkesin zihninde farklı bir şekilde canlanabilir. Kimi kaynaklarda kanatlı bir yaratık olarak betimlenirken, diğerlerinde insan şeklinde bir hayalet olarak anlatılır.
Gece vakti ortaya çıktığına inanılan Al Karısı, Türk kültüründe insanları rahatsız eden bir varlık olarak kabul edilir. Bu ürkütücü varlığın insanların zihinlerini karıştırdığı ve kötü niyetli planlara sevk ettiğine inanılır.
Arçura
Arçura, Türk mitolojisinde suyun koruyucusu ve temsilcisi olarak önemli bir rol oynar. Arçura terimi, ‘su perisi‘ veya ‘su tanrıçası’ anlamlarına gelir ve Türk kültüründe özel bir yere sahiptir. Arçura’nın kökenleri tam olarak açıklığa kavuşmasa da, benzer su tanrıçalarının varlığı göz önüne alındığında Arçura’nın da eski Türk kültüründen izler taşıdığı söylenebilir.
Türk mitolojisinde Arçura, su kaynaklarının koruyucusu olarak kabul edilir. Aynı zamanda bereketin simgesi olarak görülür. Arçura’nın suyu kontrol ettiğine inanılır ve sulama, tarım ve balıkçılık gibi suyla ilgili faaliyetlerin başarısı için ona dualar edilir.
Tepegöz
Tepegöz, Türk mitolojisinde efsanevi bir varlıktır. Kaf Dağı’nda yaşadığına inanılan Tepegöz, çoban ve peri kızının birlikteliğinden doğmuştur. Anneleri dişi bir Alageyiktir.
Tepegöz’ün gövdesi su üzerinde yüzen belirsiz bir cisim gibi tasvir edilir. Hem erkek hem de dişi cinsiyetlerde betimlenebilir ve tek gözlüdür. Tepegöz’ün parmağındaki yüzüğünü annesi takmıştır.
Gulyabani
Gulyabani, Türk mitolojisinde ürkütücü bir varlık olarak bilinir. Gece vakti ortaya çıktığına inanılan ve insanlara korku veren bir figürdür. Evlerin yakınında dolaşan ve insanları rahatsız eden Gulyabani’nin görüntüsü değişkendir ve herkesin zihninde farklı bir şekilde canlanabilir.
Kimi kaynaklarda tüylü bir yaratık olarak betimlenirken, diğerlerinde insan şeklinde bir hayalet olarak anlatılır. Gulyabani’nin kökeni tam olarak bilinmemekle birlikte, Türk mitolojisindeki benzer varlıkların izleri göz önüne alındığında, Gulyabani’nin de köklü bir geçmişe sahip olduğu düşünülebilir.
Gulyabani, sembolik olarak karanlık ve korkuyla ilişkilidir. Zorlu durumları temsil eder ve cesaretin önemini vurgular. Türk mitolojisinin hikayelerinde Gulyabani’nin yeri mevcuttur. Bu hikayelerden birinde Gulyabani bir köye gelir ve köylüler ondan korkar. Ancak, bir çobanın onunla arkadaşlık kurması sonucunda aslında korkunç olmadığı anlaşılır.
Gök Kurt
Türk mitolojisinde, Gök Kurt, Türk halkının inanç sistemlerinde vazgeçilmez bir yere sahiptir. Göklerin ve yeryüzünün koruyucusu olarak kabul edilen Gök Kurt, Türk kültürünün çeşitli yönlerinde temsil edilir. Gök Kurt, ilk izleri Orta Asya’da bulunan eski Türk kültürüne dayanmaktadır. Moğolistan’daki Asya Hun İmparatorluğu ve Göktürk Kağanlığı gibi büyük toplulukların sembolü olmuştur.
Merküt
Türk, Altay ve Moğol mitolojilerinde, Merküt, devasa bir kuş olarak da tanımlanan efsanevi bir varlıktır. Aynı zamanda tanrı veya tanrıça şeklinde de görülebilir. Altay efsanelerine göre, kamın ruhunu gök yolculuğunda ilk üç gökkatında kılavuzluk eden dev dişi gök kuşudur.
Merküt, bilgeliği, zekası ve hikmetiyle tanınan bir figürdür. İnsanların sorunlarına çözüm bulmak için her zaman hazır olan Merküt, insanlara yardımcı olma konusunda vazgeçilmezdir.
Hırtık
Hırtık, Türk mitolojisinde öne çıkan bir yaratıktır. Özellikle ‘Hırtık Han’ olarak anılan bu figür, Türk kültüründe güçlü liderliğin ve kudretin temsilcisidir.
Türk mitolojisindeki önemli hikayelerden biri, Hırtık Han’ın liderliği altında savaşan bir Türk boyunun zaferleriyle doludur. Hırtık Han, cesareti, kuvveti ve zekasıyla savaşlarda öne çıkmıştır. Bazı versiyonlarda, Hırtık Han’ın Tanrılarla mücadele ederek zafer kazandığı da anlatılır.
Hırtık, insan şeklinde üst ve alt bedeni hayvan olan bir varlık olarak betimlenir. Hırtık’a karşı korunmanın yolu ateş yakmaktır. Hırtık, kötü niyetli ve tehlikeli bir varlık olarak kabul edilir.
Sigun Geyik
Türk mitolojisinde, Sigun Geyik, özel bir yere sahip ve önemli bir sembol olarak kabul edilir. ‘Gök Geyik‘ olarak da anılan bu figür, Türk kültüründe cennetin işareti olarak görülür.
Mitolojik anlatıya göre, Sigun Geyik gökten yeryüzüne inen bir cennet yaratığıdır. Tengri Dağı’nda yaşayan bir kadınla evlenir ve üç oğlu olur. Bu hikaye, Türk mitolojisinin ilgi çekici anlatılarından biridir.
Sigun Geyik, güç, özgürlük ve bağımsızlık sembolüdür. Aynı zamanda bazı Türk boylarında çift başlı bir yaratık olarak betimlenir. Bu figür, Türk kültüründe önemli bir sembol olarak varlığını sürdürmektedir.
Kamos
Türk ve Anadolu halk inancında Karakura ya da Kamos olarak bilinen figür, kâbus cinidir. İnsanlara korku ve kabuslar gönderir, uykuda insanların üstüne çöker ve ruhlarını alır. Börk adı verilen bir şapka takar ve bu şapka, insanların elde altın kalacağına inanılan bir sembol olarak kabul edilir.
Karakonkolos
Karakonkolos, kışın ortaya çıktığına inanılan kötü bir varlıktır. Donarak ölmeye sebep olmak için insanları kendine çağırır. Denizden veya ormandan geldiğine inanılan Karakonkolos, kıllı bir yaratık olarak tasvir edilir.
Azmıç
Azmıç, Türk ve Balkar mitolojisinde yol cinidir. İnsanları tanıdıkları birinin sesiyle yoldan saptırır ve kaybetmelerine neden olur. Tek başına yola çıkanları aldatarak yoldan çıkaran kötü bir ruhtur.
Erbüke
Erbüke, yarı insan yarı yılan olan bir varlıktır. Yılanların kralı olarak bilinen Erbüke, bilge ve sevecen bir figürdür. Efsaneye göre, barışçıl yılanlardan oluşan bir krallığın hükümdarıdır.
Ayıhı
Ayıhı, iyiliğin temsilcisi olan meleklerin toplamına verilen isimdir. Tüm varlıkların yaratıcısı olarak kabul edilen bu hayırsever güç, insanları korur, çocukların doğumunu ve toprağın bereketini sağlar.
Bükrek
Bükrek veya Bukra olarak da bilinen Bükrek, güçlü bir ejderha olarak tanımlanır. Yardımcı olmaktan çekinmeyen iyi niyetli bir varlıktır. Kertenkele şeklinde tasvir edilir ve denizleri birbirine bağlayan büyük denizde yaşadığına inanılır.
Demirkıynak
Demirkıynak, aynı zamanda “Demirtırnak” olarak bilinir. Halk arasında sudan korktuğuna inanılan bir figürdür. Tepegöz efsanelerinde Tepegöz’ün kızı veya ablası olarak anılır. Ormanda yaşayan, demir tırnaklara sahip doğaüstü bir varlık olarak resmedilir.
Çarşambanın Karısı
“Çarşambanın Karısı” Türk kültüründe saçı dağınık, elbisesi dağınık kadını temsil eder. İşe Çarşamba gecesi başlarsanız, evinize kötülük getirdiğine inanılan bir varlıktır. Genellikle evin çocuğunu herkesin gözü önünde alıp götürdüğüne inanılır.
Erbörü
Erbörü, Türk mitolojisinde günümüzün kurt adam figürünün bir türüdür. “Er” (insan) ve “börü” (kurt) kelimelerinden türetilmiştir. İnsan ve kurt özelliklerini taşıyan bu figür, eski Türkçe kökenlidir.
Yelbegen
Yelbegen, bazen dev bazen de ejderha olarak anlatılır. At düşmanı olduğu ve insanları yediği söylentileri dolaşır. 3, 7 veya 12 başı olduğuna inanılır. Siyah veya sarı renkte olabilir. Güneş ve Ay tutulması, Yelbegen’in bu gök cisimlerini yediği şeklinde efsanelerde yer alır.
Enkebit
Enkebit, İç Anadolu’ya özgü efsanevi bir yaratıktır. Sağ elinin ortasında delik ve başında altın bir fes bulunur. Bu fesi kafasına takabilmek, Enkebit’ten kurtulmanın tek yoludur. Uyuyan insanların boğazlarını sıkarak onları boğmaya çalıştığına inanılır.
Khyrtyq
Khyrtyq, dişi bir bataklık iblisidir. Türk mitolojisinin kötü niyetli ve tehlikeli yaratıklarından biridir. Nehirlerin, akarsuların ve göllerin yakınındaki çalılıklarda yaşadığına inanılır.
Susulu
Susulu veya Susuna (Susona) olarak bilinen figür, Türk mitolojisinde deniz kızı olarak tanımlanır. Üst vücudu dişi bir insan, altı ise balık kuyruğu şeklindedir. Deniz kıyılarındaki kayalıklarda şarkı söyler ve deniz kralının kızı olarak kabul edilir.
Türk Destanları
Türk Destanları, Türk halklarının tarih boyunca oluşturduğu epik ve destansı hikayelerin bir araya geldiği büyülü bir dünyadır. Bu destanlar, geçmişten günümüze kadar aktarılan ve Türk topluluklarının kimliğini, kültürünü ve değerlerini yansıtan eşsiz eserlerdir. Aşağıda en ünlü Türk destanlarını bulabilirsiniz.
Yaratılış Destanı
Altay coğrafyasının derinliklerinde yer alan Verbitskiy’in topladığı eşsiz Yaratılış Destanı’nın özeti şu şekildedir:
Efsanevi başlangıçta, yer ve gök arasında sadece engin sular vardı. Tanrı Ülgen, bu sonsuz dünyada sürekli uçmaktaydı. Gökten gelen bir ses, denizden çıkan bir taşı elinde tutmasını Tanrı Ülgen’e emretti. Göksel direktifle, Tanrı Ülgen, oturacak bir nokta buldu ve artık yaratma vaktinin geldiğini düşünerek şu sözleri söyledi:
Bir dünya istiyorum, bir soyla yaratayım
Bu dünya nasıl olsun, ne boyla yaratayım
Bunun çaresi nedir, ne yolla yaratayım
Su içinde yaşayan Ak Ana, suyun yüzeyinde belirdi ve Tanrı Ülgen’e şunları söyledi:
“Eğer yaratmak istiyorsan, Ülgen, yaratıcılığın kutsal ilkesini öğren:
Her zaman ‘yaptım oldu’ de, başka bir şey deme.
Özellikle yaratırken ‘yaptım olmadı’ deme.”
Ak Ana bu sözleri ilettikten sonra kayboldu. Tanrı Ülgen, bu öğretiyi asla unutmadı. İnsanlara da bu ilkeyi iletmekten hiç bıkmadı: “Dinleyin, insanlar, yokluğu kabul etmeyin. Varlığı inkar edip kaybolmayın.” Tanrı Ülgen yere baktı ve dedi ki, “Yer yaratılsın!” Göğe baktı ve dedi ki, “Gök yaratılsın!” Bu emirler verildiğinde yer ve gök ortaya çıktı. Tanrı Ülgen üç büyük balık yarattı ve dünya bu balıkların üzerine yerleştirildi. Böylece dünya, hareket etmeyen bir yerde sabit kaldı. Tanrı Ülgen, balıkların hareket ettiğinde dünyayı suların kaplamaması için Mandı şire’ye denetim görevi verdi.
Tanrı Ülgen, dünyayı yarattıktan sonra büyük Altın Dağ’ın zirvesine oturdu. Altı günde dünya yaratılmıştı ve yedinci günde Tanrı Ülgen uyudu. Uyandığında, yaptıklarını inceledi: Ay ve güneşe ek olarak dokuz cehennem ve birçok dünya yaratmıştı. Bir gün, Tanrı Ülgen denizde yüzen bir toprak parçasının üzerinde kil olduğunu fark etti. İşte bu insanoğlu olacaktı. Tanrı Ülgen, topraktaki kil ile insanı yarattı. Bu ilk insanı “Erlik” olarak adlandırdı ve onu kardeşi olarak kabul etti. Ancak Erlik’in kalbi kıskançlık ve hırs ile doluydu. Kendisi gibi güçlü ve yaratıcı olmadığı için Tanrı Ülgen’e düşmanlık besledi.
Tanrı Ülgen, kamıştan kemikler ve topraktan etler kullanarak yedi insan yarattı. Erlik’in dünyayı tehdit edeceğini anlayarak insanları korumak amacıyla Mandışire adlı bir kahramanı yarattı. Daha sonra insanların kulaklarından üfleyerek can verdi, burunlarından üfleyerek akıl verdi. İnsanları yönetmek için May-Tere’yi yarattı ve onu insanlığın lideri olarak atadı. Yakut mitolojisinden derlenen yaratılış efsaneleri, Altay Yaradılış Destanı’nın yakın bir varyasyonunu sunar. Bu efsaneler, çeşitli dinlerin ve kültürlerin etkilerini taşıdığı düşünülmektedir.
Alp Er Tunga Destanı
Alp Er Tunga ve Şu olmak üzere iki destan, Sakalar dönemine aittir. Alp Er Tunga, M.Ö. VII. yüzyılda yaşamış kahraman ve sevilen Saka hükümdarıdır. Orta Asya’da Türk boylarını birleştirerek hâkimiyet kurmuş, Kafkasya’yı aşıp Anadolu, Suriye ve Mısır’ı fethetmiş, Saka devletini kurmuştur. Hayatı savaşlarla dolu olan Alp Er Tunga, uzun süre mücadele ettiği İranlı Medlerin hükümdarı Keyhusrev tarafından hileyle öldürülmüştür. Bu mücadele hatıraları Türkler ve İranlılar arasında uzun süre yaşatılmıştır.
Alp Er Tunga’nın adı Asur kaynaklarında “Maduva,” Heredot’ta “Madyes,” İran ve İslam kaynaklarında “Efrasyab” olarak geçer. Orhun Yazıtları’nda “Dokuz Oğuzlar” arasında “Er Tunga” adına yapılan “yuğ” merasiminden bahsedilir. Turfan’daki “Bezegelik” mabedinin duvarında Alp Er Tunga’nın resmi bulunur. “Divan ü Lügat-it Türk” yazarı Kaşgarlı Mahmud ve “Kutadgu Bilig” yazarı Yusuf Has Hacip’e göre, İran destanı “Şehname”‘deki büyük Turan hükümdarı “Efrasiyab”dır.
Kök Türkler’den önce doğu ve orta Tiyanşan’da yaşayan Türkler arasında Alp Er Tunga efsanelerinin ortaya çıktığı düşünülüyor. Alp Er Tunga destanının metni günümüze ulaşmamıştır. Ancak bazı kaynaklarda bu efsaneye dair bilgiler ve ağıtlar bulunur:
Alp Er Tunga Öldü mü
Dünya sahipsiz kaldı mı
Korkak öcünü aldı mı
şimdi yürek yırtılırFelek yarar gözetti
Gizli tuzak uzattı
Beğlerbeyini kaptı
Kaçsa nasıl kurtulurErler kurt gibi uludular
Hıçkırıp yaka yırttılar
Acı seslerle bağırdılar
Ağlamaktan gözleri kapandıBeğler atlarını yordular
Kaygı onları durdurdu
Benizleri yüzleri sarardı
Safran sürülmüş gibi oldular
Bugünkü bilgilere göre, Alp Er Tunga ile ilgili en geniş bilgiler “Şehname” adlı İran destanında yer alır. Alp Er Tunga’nın İranlı hükümdarlarına sık sık yenildiği anlatılır. Ancak İran-Turan savaşlarında hükümdarların sürekli değiştiği, Alp Er Tunga’nın ise 140 yıl süren yaşamı boyunca mücadelesine devam ettiği belirtilir.
Alp Er Tunga Destanı’nın gerçek metni bulunduğunda, daha kapsamlı bir değerlendirme yapılabilir. Efsanenin detayları, tarihi ve kültürel önemi üzerine daha sağlam bilgiler elde edilmesine yardımcı olabilir.
Şu Destanı
M.Ö. 330-327 yıllarının olaylarına dayanan Şu Destanı, tarihi bir zemine sahiptir. Bu dönemde Büyük İskender, İran ve Türkistan bölgelerine hükmetmeye başlamıştır. Saka hükümdarı olan Şu’nun hikayesi, Türklerin İskender’le mücadelesini ve geri çekilmelerini anlatırken, aynı zamanda Türkmenlerin kökenine dair açıklamalara da yer verir.
22 ailenin Doğu’ya çekilmesi ve Türkmen adını almasına dair efsane, destanın içinde önemli bir yer tutar. Kaşgarlı Mahmud, “Divan ü Lügat-it Türk”te Büyük İskender’i “Zülkarneyn” olarak anlatır. Kısaca özetlemek gerekirse, İskender, Türk topraklarını ele geçirmeye karar verir. Bu sırada Türkistan’da Şu adında bir hükümdar bulunmaktadır. İskender’in geçici bir akın düzenlediği düşünülerek, doğuya çekilmek daha mantıklı görünmüştür. İskender’in yaklaştığı haber alınınca Şu, halkıyla birlikte doğuya doğru yola çıkar.
Ancak 22 aile yurtlarını terk etmek istemez ve doğuya gitmez. Onlar, 22 kişiden oluşan bu grup “Kalaç” olarak adlandırılır. “Kalaç” kelimesi, “bekle, eğlen, dur” anlamına gelir. İki kişi, bu 22 kişiye rastlar ve tartışırlar. 22 kişi, İskender’in gelip geçici olduğuna inanarak, onun geleceğine inanmazlar. Bu sebeple “Kal aç” derler ve bu ifadeden türetilen “Kalaç” kelimesi, Türkmen boyunun adı olur. İskender, Türk yurtlarına ulaştığında bu 22 kişiyi görür ve onları Türk’e benzetir, bu sebeple “Türk maned” yani “Türk gibiler” der. Bu 22 kişi, Türkmenlerin ataları olarak kabul edilir ve isimleri İskender’in bu sözünden türemiştir.
Türkmenler, aslında 24 boydan oluşur ancak Kalaçlar kendilerini ayrı bir boy olarak kabul eder. Şu, Uygurların yanına gider. Uygurlar, iskender’in öncülerine gece baskını düzenler ve onları bozguna uğratır. Daha sonra iskender ve Şu barışır. iskender, Uygur şehirlerini inşa ettirir ve geri döner. Şu da Balasagun’a döner ve günümüzde Şu adıyla anılan şehri kurar. Bu şehre bir tılsım koydurur. Leylekler, hâlâ bu tılsımı aşamadan bu şehre kadar gelirler.
Destana göre, Büyük İskender Türkistan’a geldiğinde, Türkmenler dışındaki diğer Türkler doğuya çekilmiştir. iskender, Türkistan’da karşılaştığı muhalefetle karşılaşmaz ve bu yüzden ilerlememiştir. Çoğunlukla çadırlarda yaşayan Türkler, İskender’in seferinden sonra şehirler kurarak yerleşik hayata geçmişlerdir. Bu destan, İskender’in Türk topraklarına olan etkisini ve Türkmenlerin kökenini ele alırken, tarihi bir bakış açısı sunar.
Hun – Oğuz Destanı
Hun-Oğuz Destanı, M.Ö. 209-174 yılları arasında hüküm süren Hun İmparatoru Mete’nin hayat hikayesi etrafında şekillenmiştir. Bu destan, Türk destan geleneği içinde yer alır ve günümüze tam olarak ulaşmamıştır. Günümüzde üç farklı varyantı mevcuttur. Bunlar, Uygur alfabesiyle yazılmış, eski inançları yansıtan varyant, Farsça olarak kaydedilen ve islâmiyet etkisi taşıyan varyant, ve Türkmen geleneklerine dayanarak XVII. yüzyılda Ebü’l-Gazî Bahadır Han tarafından yazılan varyanttır.
İslâmiyet Öncesi Rivayete Göre, Ay Kağan’ın oğlu olan Oğuz, doğduğunda gök mavisi yüzü, alev kırmızısı ağzı, ela gözleri ve siyah kaşları ile perileri bile geçen bir güzellikteydi. Oğuz’un annesinden ilk sütünü aldıktan sonra konuştu ve et, çorba ve şarap talep etti. Kırk gün sonra büyüdü ve yürümeye başladı. Oğuz, güçlü bir fiziksel görünüme sahipti; ayakları öküz ayağı, beli kurt beli, omuzları samur omzu gibiydi. Vücudu baştan aşağı tüylerle kaplıydı. Oğuz avlanıp at sürülerini güdüyordu. Ancak ormanda güçlü bir gergedan vardı ve hem atları hem de insanları avlıyordu. Cesur Oğuz, gergedanı avlamaya karar verdi. Ancak önceki denemelerinde başarılı olamamıştı. Nihayet, gergedanı öldürmeyi başardı ve ormanı rahata kavuşturdu.
Bir gün, Oğuz Kağan dua ederken parlak bir ışık gökyüzünden indi. Işığın içinde alnında parlak bir beni olan güzel bir kız belirdi. Bu kız, Oğuz’un dualarına cevap olarak gelmişti. Aralarında sevgi doğdu ve evlendiler. Bu evlilikten Gün, Ay ve Yıldız adlarında üç oğul dünyaya geldi. Oğuz Kağan, aynı şekilde başka bir güzellikte kızı da sevdi ve onunla evlendi. Bu evlilikten ise Gök, Dağ ve Deniz adlarında üç oğul dünyaya geldi.
Oğuz Kağan, bir büyük şenlik düzenledi ve halkına konuştu. “Ben sizlere kağan oldum, alalım yay ve kalkanı. Nişanımız olsun buyan, bozkurt sembolümüz olsun uran. Av yerinde kulanlar yürüsün, dana denizde daha müren. Güneş bayrağımızı ve gök kubbenin kurucusu olun” dedi.
Bu şenlikten sonra Oğuz Kağan, tüm dünyaya elçiler göndererek hakimiyetini ilan etti. Oğuz Kağan’ın gücü arttıkça düşmanları üzüldü, dostları sevindi. Çeşitli yerleri savaşarak kazanıp topraklarına kattı. Ancak bazı yerler hala ona direniyordu. Örneğin, Çürçet yurdunda Çürçet Kağan direniyordu. Oğuz Kağan bu direnişi kırdı ve halkını bağladı.
Oğuz Kağan ve ordusu, bir gergedan tarafından yönetildiğini söyleyen bir erkek kurdun liderliğinde ilerledi. Birçok savaşta başarılı oldu ve Hindistan, Tangut, Suriye gibi bölgeleri kazandı. Oğuz Kağan’ın yönetimi altında düşmanlar üzülürken, dostları sevindi. Ganimetlerle dönen Oğuz Kağan, halkına huzur getirdi.
Oğuz Kağan’ın bilge veziri Uluğ Bey rüyasında altın bir yay ve üç gümüş ok gördü. Oğuz Kağan, oğulları arasında toprakları paylaştırdı. Kağan, yurdunu büyüten ve hakimiyetini sağlamlaştıran bir lider olarak tarihe geçti.
Ergenekon Destanı
Efsaneye göre, Moğol ülkesinde Oğuz Han soyundan olan İl Han döneminde Tatarların lideri Sevinç Han, Moğol ülkesine saldırdı. İl Han’ın ordusu Kırgızlar ve diğer boylardan yardım alarak yenildi. Tatarlar, İl Han’ın ülkesindeki herkesi öldürdü. Ancak İl Han’ın küçük oğlu Kıyan, eşi ve yeğeni Nüküz kaçarak kurtulmayı başardı.
Düşmanlarını bulamayacakları bir yere gitmeye karar verdiler. Yaban koyunlarının izlediği bir yoldan ilerleyerek yüksek bir dağa ulaştılar. Bu dağda dar bir geçit bulunuyordu. Geçitten geçtiklerinde güzellikleriyle tanımlanan bir bölgeye ulaştılar. Tanrı’ya şükrettikten sonra burada kalmaya karar verdiler.
Bu yere “Ergenekon” adını verdiler, bu ad da “Ergene” kelimesiyle “dik” anlamına gelen “Kon” kelimesinin birleşimiydi. Kıyan ve Nüküz’ün soyu çoğaldı ve Ergenekon’a sığmadı. Ancak geçit yeri unutulmuştu. Bir demirci, dağdaki demiri erittiklerinde geçit açabileceklerini söyledi. Demirin olduğu yere sıra sıra odun ve kömür dizdiler, ateşi yaktılar.
Yetmiş yerde yetmiş körükle ateşi körüklediler. Demir eridi ve geniş bir açıklık oluştu. İl Han’ın soyundan gelen Türkler eski yurtlarına dönerek eski güçlerini kazandılar. Bu tarih, her yıl 21 Mart’ta bayram olarak kutlanır. Bu bayramda demir parçası kızgın hale getirilir, ardından hakan ve beyler demiri döverek işlerler. Bugün hala özgürlüğü ve baharı simgeleyen bir bayram olarak kutlanmaktadır.
Uygur Destanları
Uygurlara ait Türeyiş ve Göç isimli iki destan parçası bulunmaktadır. Türeyiş parçası Çin kaynaklarından, Göç parçası ise hem Çin hem de İran kaynaklarından elde edilmiştir.
Türeyiş Destanı
Eski bir Hun beyinin iki güzel kızı vardı. Bey, kızlarının sadece tanrılarla evlenebileceğine inanıyordu. Bu nedenle kızlarını tanrılarla evlenebilmeleri için bir kuleye yerleştirdi. Bir gün kuleye gelen bir kurdun aslında bir tanrı olduğuna inandılar ve kızlar bu kurtla evlendi. Bu evlilikten doğan Dokuz Oğuz’un sesi kurt sesine benziyordu.
Göç Destanı
Uygur halkının tarihinde önemli bir yere sahip olan “Göç Destanı”, Hulin Dağı’nın etrafında oluşan bir hikayeyi anlatır. Bu dağdan çıkan Tuğla ve Selenge ırmakları ile ilgili bir ilahi ışık hikayesi, halk tarafından dikkatle izlenmiştir. Bir ağacın üzerine düşen bu ilahi ışık, dokuz ay on gün boyunca görülebilir bir şişkinlik oluşturmuş ve ardından ağaç yarılmış, içinden beş çocuk çıkmıştır. Bu çocuklar büyütülerek ülkenin halkı tarafından yetiştirilmiştir.
Bu çocuklardan en küçüğü olan Buğu Han, büyüdüğünde hükümdar olmuş, ülkeyi zengin ve halkını mutlu bir duruma getirmiştir. Ancak zamanla, Yuluğ Tiğin adında bir prens hükümdar olmuş ve Çinlilere karşı birçok savaş yapmıştır. Ancak Çinlilerle olan savaşlara son vermek için prensesi Çinli bir prensle evlendirmeye karar vermiştir.
Çinliler, prensesi istemek karşılığında hükümdardan Tanrı Dağı eteklerinde bulunan “Kutlu Dağ” adını taşıyan kayayı istemişlerdir. Bu taşı aldıktan sonra, üzüntü ve felaketler ülkeyi sarmış, kıtlık ve kuraklık yaşanmış ve nihayet halk göç etmek zorunda kalmıştır.
Saltuk Buğra Han Destanı
Karahanlı hükümdarı Saltuk Buğra Han‘ın İslâmiyet’i kabul etmesi sonrası oluşan destan, mücadeleleri ve efsanelerle zenginleştirilmiş bir anlatım şekliyle doğmuştur. Bu destanın metni, Saltuk Buğra Han’ın mücadelelerini ve İslâmiyet’i yayma çabalarını anlatır.
Hz. Muhammed’in Mirac Gecesi’nde gördüğü bir ruh olan Abdülkerim Saltuk Buğra Han’ın gelecekte Türkistan’da dinini yayacağını belirtmesi, destanın merkezinde yer alır. Prensin annesi tarafından kurtarılmasının ardından, İslâmiyet’i kabul eder ve mücadelesine başlar. Bir gün Hızır ile karşılaşarak İslâmiyet’i öğrenir ve ülkesini İslâm’ın ışığı altında birleştirir.
Halkın arasına ateş saçarak savaştığı anlatılır. Saltuk Buğra Han, İslâmiyet’in yayılması için hayatını adar ve 96 yaşında vefat eder. Bu destan, İslâmiyet’in kabulünden sonraki dönemin önemli bir parçası olarak Türk halkının tarihini anlatır.
Manas Destanı
Kırgız Türkleri arasında doğan Manas Destanı, Kazak-Kırgız Türk kültürünün içerisinde canlılığını koruyarak günümüze ulaşmış bir destandır. Bu destanın kökeni XI ile XII. yüzyıllara kadar gitmektedir. Manas, Oğuz Kağan destanındaki islâmî anlatıya ve Saltuk Buğra Han gibi İslâm’ı yaymak için mücadele eden bir kahramana benzer şekilde destanın kahramanıdır.
Ayrıca Manas Destanı, İslâm öncesi Türk kültürünün inançları ve değerleriyle de zengin bir şekilde örülüdür. Manas Destanı, farklı varyantlarıyla 400.000 mısraya kadar uzanabilir ve Kazak-Kırgız kültürünün belgesel niteliğini taşır.
Faydalanılan Kaynaklar:
https://web.itu.edu.tr/~yayla/turkmit.pdf
https://onedio.com/haber/turk-mitolojisinde-figurler-ana-tanrilar-yardimci-tanrilar-ve-yaratiklar-497473
https://thinpo.com/turk-mitolojisinde-adi-gecen-efsanevi-20-yaratik/
https://www.turkedebiyati.org/turk-destanlari/